29 Mayıs 2013 Çarşamba

SESSİZLİK ÇOK ŞEY ANLATIR...

Yorucu bir günün ardından aperatif bir şeyler hazırlayıp, dinlenmeyi düşünüyordu. Televizyonu açtı, aslında ne haberleri, ne de başka bir programı izlemek istemiyordu, iş yerinde başı yeterince şişmişti.

Duşunu alıp, tabağı elinde televizyonun karşısındaki koltuğa oturdu, gözleri ekranda olmasına rağmen, aklı hala işlerindeydi.

Birden, mutfaktan birinin seslendiğini duydu.

-Demir... Demir...

Şuursuzca mutfak kapısına doğru baktı, kendinle dalga geçercesine kinayi bir gülümseme belirdi yüzünde. Biliyordu... Orada seslenecek biri olmadığını biliyordu!

Elindeki tabağı sehpanın üzerine bıraktı, bir sigara yaktı. Televizyonun sesi ve ekrandaki renk cümbüşü kendini daha yorgun hissettiriyordu, televizyonu kapattı, müzik setine yöneldi. Cd leri tek tek elden geçirdi, hiç biri cazip gelmiyordu sonunda rastgele birini kapağa yerleştirdi.

Doğrulmak üzereyken şimdi de ayak sesleri duyduğunu sandı, "Aklımı yitiriyorum galiba" diye geçirdi içinden, bu sesleri yakın zamanlarda sık sık duymaya başladığını hatırladı. Koltuğa oturmaya hazırlanırken elektrikler kesildi, gece de bir terslik vardı sanki. Artık ne müzik sesi, ne gaipten gelen sesler... hiç biri yoktu... Sessizliğe sadece rüzgarın uğultusu eşlik ediyordu.

El yordamıyla büfeden mumu aldı, cılız ve titrek mum ışığında duyguların labirentinde yolculuğa çıktı.

* * *

Eşinden üç yıl önce ayrılmıştı. İkisi de boşanmayı dünyanın sonu olarak algılamadığından, toparlanmaları uzun sürmemiş, hayata asılmaktan vazgeçmemişlerdi. Kızının, annesinin yanında kalması ortak alınan karardı ve bu karar baba-kızın özgürce görüşmesine engel teşkil etmemiş, bazı anlarda daha da yakınlaşmalarını sağlamıştı. Boşanma kararını alırken en çekindikleri husus bluğ çağındaki kızlarına bunu nasıl açıklayacaklarıydı, kızlarının " Birlikte olmanızı tabi ki isterdim ama olmuyorsa, mutsuz bir anne-babaya sahip olmaktansa ayrılın daha iyi" diyerek koyduğu net tavrı ikisinin de işini kolaylaştırmıştı.

Demir, kızının olgun yanına hep hayran kalmıştı ama bu konuda ki olgunluğu şaşırmasına engel olamamıştı.

Ayrıldıktan sonra kısa süreli ilişkileri olmuş, hiç birinde istikrarı sağlayamamıştı. Kendine en çok sorduğu soruların başında "Hala eşimi mi seviyorum?" vardı ama vardığı sonuçta hep "Hayır" dı. Ayrılığa fevri düşüncelerle niyetlenmemişlerdi, ikisi de ayrı ayrı mantıklı ve iyi insanlardı. Böyle olmasına rağmen bir şeyler tükenmişti, tükenenleri yakalamaya çalıştıkça daha uzaklaşıyorlardı, kırıcı boyutlara varmasa bile birbirlerine battıklarını hissettiriyorlardı. Hayır... İlişkilerindeki sürecin eşiyle, ona sevgisiyle ilgisi yoktu, zaten evliliği sevgi bittiği için bitmişti.

* * *

Peki son zamanlarda duyduğu sesler neydi? Neyi bekliyor, ne olmasını hayal ediyordu?

Ayrılığın ilk dönemlerinde sevgiyi inkar etti, henüz sonsuz sevgiye şahit olmamıştı, hayatına kısa süreli giren kadınlardan hiçbirini sevmemiş, sevmekte istememişti. Mutlu olmak için sevmesi-sevilmesi gerekmiyordu, kısa süreli ilişkilerle de mutlu olmak mümkündü. Aynı evi paylaşmakta önemli değildi, yalnız uyumaya, sahip olduğu alanları yalnız kullanmaya alışmış, başka biriyle paylaşma fikri bile ürkütmeye başlamıştı.

Oysa, önceleri memnun olduğu bu yalnızlık, artık iyi gelmiyordu.

Yalnızdı...

Hem de çok yalnız...

Sevmeyi, sevilmeyi deli gibi özlediğini hissetti birden... Sevilmek istiyordu...Sıcacık bir sesin ona seslenmesini, o sesin sahibinin ayak seslerinin vereceği huzuru istiyordu.

Sevmek istiyordu... İçinin titreyerek adını söyleyeceği, dizlerinde uyuyacağı, gece yarısı nefesini dinleyeceği, yalnızlığını sonlandırdığı için şükredeceği birine ihtiyacı vardı.

İçine daldığı labirentte çıkışa yaklaştığını hissetti, yalnızlığının itirafı bu sessiz gecede tüm çıplaklığı ile özgürlüğüne kavuşmuştu.

Camı açtı, rüzgarın serinliğini derin nefeslerle içine doldurdu. Kendine ve karşısına çıkacaklara sevgi adına şans vereceğine emin ve umutla, gecenin ışıklarının ilüzyonunu seyre daldı.



18/03/2008



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate